Sekiz yıl önce ülkemizin 35 şehrinde 96 ilçesinde yaşanan 6-8 Ekim Terör Olayları’nın arka planında ne vardı?

Sekiz yıl önce ülkemizin 35 şehrinde 96 ilçesinde yaşanan 6-8 Ekim Terör Olayları’nın arka planında ne vardı?


Suriyenin kuzeyinde ABD,AB ülkelerinin
Destegi ile PYD/YPG ve PKK nın birlikte kurdurulmak istenen Kürt devleti  henüz temelleri atılırken  DEAŞ'ın
Ayn el Arap’a Eylül 2014’te saldırması ve kuşatması kurucu devletlerle beraber yerli işbirlikçilerini de korkutmuş ve panik olmalarına sebep olmuş algısını yaymaktı,. Birinci adımda Tabi ki bizim böyle düşünmemiz ve akabinde asıl pilanda rol almamız kurgulanmıştı. Bu bağlamda
HDP ve PYD/YPG’nin temel talebi Türkiye’nin DEAŞ’la mücadelede PYD/YPG’ye silah yardımı yapılmasını istiyor kurulacak Kürt devletinin organizasyonun da bizzat Türkiye olmalıydı.  Türkiye ise  DEAŞ gibi PKK’yı da terör örgütü olarak tanıdığını ve bu sebeple PYD/YPG’ye doğrudan veya endirek olarak silah yardımı yapmasının imkansız olduğunu,Türkiye’nin temel politikası yalnızca DEAŞ’a karşı yapılacak sınırlı bir operasyondan ziyade hem Irak hem de Suriye’deki terör örgütlerini hepsini hedef alacak kapsamlı bir operasyon gerçekleştirilmesi ve Turkiye'nin güvenliğini bu yolla sağlanacağı açıklaması, HDP, PYD ve CHP yöneticilerin beklemedigi açıklama ve tavırdı. 
Bekledikleri bu değildi.
Türkiye’nin PYD/YPG’nin Ayn el Arap’a için Olumsuz cevap vermesi üzerine iç kamuoyunda özellikle HDP tarafından 
“Türkiye DEAŞ’ı destekliyor” algısı oluşturulmak için özel çaba sarf ediliyordu Türkiye’nin söz konusu dönemde PKK ve HDP’li isimlerce “Türkiye Kürt halkının DEAŞ tarafından katledilmesine göz yumuyor” şeklinde yalan haberlerle algı oluşturma çabasına girmişlerdi.
Tabi O Dönemde Hükumetin çözüm süreci adı altında Güneydoğu Anadolu bölgesinde yanlış bir karar almış ve uygulamaya sokmuştu. Sonucunda milletçe ağır bir vebal ödemiştik.
Özellikle PKK terör örgütü lideri Öcalan işte O sürecin devamı için Ayn el Arap’ta Türkiye’nin istenilen adımları atması gerektiğini, hatta Çözüm Süreci’nin devamı için şart koşmaktaydı. 
HDP’nin de “Ayn el Arap düşerse Ankara da düşer. Kürtler de kendi kaderini tayin eder” haddi açacak şeklde sıkça ifade ettiği bu görüş Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanarak, HDP resmi sayfasında önce bir sokağa çıkma çağrısı yayımlandı. Bu çağrının akabinde hem HDP hem de HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın resmi sosyal medya sayfalarından “Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı: Kobani’de durum son derece kritiktir. DEAŞ saldırılarını ve AK Parti iktidarının Kobani’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” açıklaması yapıldı.
Bu açıklamalarla beraber Türkiye çapında başlayan olaylar önüne geçilemez bir hal almıştı. 
HDP’nin çağrısının ardından CHP İstanbul Teşkilatı 8 Ekim’de talihsiz bir karara imza atarak Ayn el Arap’a destek yürüyüşü düzenleyeceklerini duyurdu. 
Ancak bu CHP'nin sağduyulu ulusalcı  seçmen tabanının sosyal medya üzerinden şiddetli tepkiler göstermesi sonucunda ülke genelinde şiddet eylemlerinin artması gerekçesiyle yürüyüşü iptal etmek zorunda kalmıştı. 
Fakat 9 Ekim’de ise Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada “Her siyasi düşünce ve inançtan vatandaşlarımız büyük bir infial içindedir. Hükümet ise bütün bu sorunları başımıza açan kendisi değilmiş gibi şimdi de misliyle vereceği cezalarla halkı sindirmeye çalışmaktadır” sözleriyle yaşananlardan hükümeti sorumlu tutarken, sokak çağrısı yapan HDP’ye ve şiddet eylemlerini gerçekleştirenlere hiçbir eleştiri getirmemesi yine kendi tabanından tepki almaktan kurtulamamıştı . 
En ilginci ise CHP de bu süreçte HDP ile paralel bir yaklaşım sergileyerek iktidarının DEAŞ’a destek verdiğini ve YPG’nin hükümetin iddialarının aksine bir terör örgütü değil “vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum” olduğunu iddia etmesi olmuştu. 

Peki 6-8 Ekim Olayları’nın bilançosu neydi? 

Yaklaşık otuz beş ilde 96 ilçe de üç gün süren şiddet olaylarında resmi verilere göre 2 polisimiz Şehit olmuş,45 sivil vatandaşımız hayatını kaybederken,
331’i güvenlik görevlisi 769 sivil yaralanmıştı.
Yine 5 terör örgütü mensubu ölü olarak etkisiz hale getirildi, 
3 örgüt mensubu da yararlı olarak teslim alınmıştı. 
Anayasa Mahkemesi'nin Selahattin Demirtaş başvurusu kararında verilen bilgilere göre ülke çapında gerçekleştirilen 2 bin 389 şiddet eylemine 121 bin 899 kişi katıldı. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Şanlıurfa, Van, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep gibi büyük kentlerin de olduğu illerde gerçekleştirilen saldırılarda saldırganlar özellikle devlet dairelerini, Atatürk büstlerini, okulları ve AK Parti teşkilat binalarını hedef aldı. Olaylar esnasında 737’si güvenlik güçlerine ait 1.881 araç zarar görürken 27 kaymakamlık, 52 emniyet, 28 okul, 73 siyasi parti ve 12 belediye binasının da dahil olduğu 2 bin 558 binaya zarar verildi. Olaylara ilişkin 4 bin 291 şüpheli gözaltına alınırken bu kişilerin 1.105’i tutuklu yargılandı. 

6-8 Ekim Olayları’nın bir diğer önemli sonucu Türkiye siyasetinde siyasi partilerin terör tehdidini ulusal ve uluslararası gelişmelerle birlikte değerlendirmede başarısız olmasıydı. Özellikle CHP’nin süreçteki pozisyonu ve söylemi bu durumu net bir biçimde ortaya koyuyordu. 
CHP TSK’ya Suriye ve Irak’ta sınır ötesi operasyonlar için yetki veren tezkereye karşı çıkarken iki hafta sonra Ayn el Arap’ın DEAŞ’tan kurtarılması için bakın CHP nasıl bir tezkere önerisi sunmuştu. 
“Gelin askerimizin kara harekatını, Kobani'nin kurtarılması ve IŞİD’in buradan püskürtülmesi hedefi ile kısıtlayalım, böyle bir tezkereyi Meclis’ten hemen yeniden çıkaralım. Askerlerimizi derhal geri çekeceğimizi de taahhüt edelim” açıklaması CHP'nin Suriye’deki gelişmeleri iç siyasi gelişmelerle paralel bir şekilde okuyamadığını ayan beyan ortada iken,
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hâlen HDP inadına, koltuk ve ikbal 
Peşinde olan Diğer siyasi parti yöneticilerinin de katılması ayrıca Suriye'de terör devletine müsaade etmeyen Türkiye'ye 'işgalci' diyen, 'Biz daha Apo'nun heykelini dikeceğiz' diyen, Kobani bahanesiyle sokak çağrısı sonucu 37 kişinin ölümüne neden olmaktan yargılanan,Terörist Selahattin Demirtaş'a desteğin ötesinde Ceza evinde geçirdiği günler için Şeref madalyası takılması gerektiğini söyleyenle kişi ile ittifak kurup,siyaset yapanlarla aynı havayı tenefüs etmek acının ötesinde  şehitlerimizin aziz hatıralarına hakarettir, hıyanettir, hürmetsizliktir. 

Milli birlik ve toplumsal huzurumuzu bozmak, mazisi asırlara dayanan kardeşlik bağlarımızı keserek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü dağıtmak isteyen şer odakların şeytanca  oyunları gizlenemeyecek ölçüde ortadadır. 

İbretlik gerçekleri, ihanete çanak tutan kişi ya da kesimleri görmezden gelmek artık mümkün değildir. 

Zalimlerin ve Türkiye düşmanlarının yeminli sözcüsü olan bir kısım siyasetçiler FETÖ’ye, PKK’ya, MLKP’ye, DHKP-C’ye tutunmaktan, bu hain örgütlerle yol yürümekten derhal vazgeçmeli, teröristlerle bağını kesmelidirler . 

Yoksa suç ve terör örgütleriyle irtibat ve iltisakının vebali kendilerinin siyasi sonunu süratle hazırlayacak, milletimiz bu namertliği affetmeyecektir. 

Bilinmelidir ki, 
Türkiye bölücülerle  hesaplaşmadan, Terörün kökünü kazımadan,
istiklal haklarını ve istikbalini güvenceye alamayacaktır.